3. Olağan Genel Kurul Faaliyet Raporu
Küresel kapitalist sistemin içine girdiği bunalımdan çıkış yolu olarak yetmişlerin ikinci yarısından bu yana dünyada hakim olarak uygulanan neoliberal politikalar ile yaşamın tüm alanları, mal ve hizmet üretimi piyasalaştırılmıştır. Türkiye’de ‘24 Ocak Kararları’ olarak bilinen neoliberal dönüşüm sürecinin başlangıcı olan ekonomik program, binlerce insanın katledildiği, işkencelerden geçirildiği, toplumsal muhalefeti ezen, sendikal hakları kısıtlayan 12 Eylül darbesiyle birlikte ülkemizde de uygulamaya sokulmuş; özelleştirme, esnekleştirme, taşeronlaştırma gibi emeğin haklarını hedefleyen uygulamalar hızla yaygınlaştırılmıştır.
Bu süreçte Türkiye’nin önemli kurumları işlevsizleştirilmiş, içleri boşaltılarak zarar eder hale getirilmiş ve böylece özelleştirilmelerinin yolu açılmış. Kamu eliyle sunulan eğitim ve sağlık gibi hizmetler paralı hale getirilmiş, yurttaşlık haklarını özel sermaye koşulları işgal etmiştir. İşçi ve emekçilerin çalışma koşulları ağırlaştırılmış, güvencesizlik ve taşeronlaştırma sıradanlaştırılmış, işçi sağlığı ve iş güvenliği hiçe sayılarak işçilere ölümü pahasına çalışmak dışında yaşama imkanı bırakılmamıştır.
Piyasalaştırma ve güvencesizleştirme dalgası sürerken diğer yandan sendikalar sermaye hegemonyasına uygun olarak dönüştürülerek satın alınmış, sarartılmış ve bürokratlaştırılarak bu politikaların kolaylıkla hayata geçirilmesi sağlanmıştır.
Sermaye sınıfı 2001 krizi sonrası iktidara gelen AKP’nin de katkılarıyla neoliberal politikaların uygulanması konusunda önemli bir yol aldı. Bu dönemde işçi ve emekçilerin çalışma koşullarını ağırlaştıran yasal düzenlemeler hızla hayata geçirilerek taşeron çalışma ve kayıt dışı çalışma giderek yaygınlaştı. Kadrolu ve güvenceli işçilik giderek hayal olmaya başladı. AKP marifetiyle birçok kamu kuruluşu özelleştirildi. Özelleştirmeler sonucunda kamuda çalışan işçiler ya işsiz kaldı ya da hak kayıpları yaşayarak kamuda çalışmaya devam etti. Çalışma koşularının ağırlaşmasına ek olarak sendikalaşma oranları 2000’li yıllarda çok düşük düzeylerde seyretti.
Sendikamız bu koşullarda sömürücü sermayeye, işveren yalakası sarı/bürokrat sendikalara karşı depo, liman, tersane ve deniz işçilerinin öz gücüne güvenerek işçinin sözünün ve iradesinin hakim olduğu bir sendikal anlayışı hayata geçirdi. Taşeron çalışmanın normal hale geldiği iş kolumuzda güvencesiz çalışma düzenine, esnek çalışmaya, iş cinayetlerine karşı mücadeleyi direnişlerle yükselttik.
Pandemi koşullarında sendikal mücadele
Geçtiğimiz yıl koronavirüs salgınının başlangıcından bu yana patronların insafına terkedilen işçiler; alınmayan önlemler, uzun çalışma saatleri, zorunlu mesai dayatması, sağlıksız çalışma koşulları altında taciz ve mobbinge maruz kalarak vahşi sömürü koşullarında çalışmaya zorlandı. Milyonlarca işçi hayatta kalmak için yüzler, binler halinde fabrikalarda, şantiyelerde, atölyelerde, depolarda ölüm pahasına çalışmak zorunda bırakıldı, yüzlerce işçi kardeşimizi koronavirüsü kaynaklı iş cinayetlerinde kaybettik.
Bu süreçte siyasi iktidar, işçileri işe gitmeye mahkum ederek, işverenleri çalışma koşullarında önlem almaya zorlamayarak, kısa çalışma ödeneği ve ücretsiz izin gibi uygulamalarla işsizlik sigortası fonunu patronlara aktardı. Sözde işten çıkarma yasağı ile işçiler Kod 29 saldırısı ile tüm haklarına çökülerek işten atıldı, cezalandırıldı, damgalandı.
Pandemi sürecinde e-ticaret üzerinden yapılan satışların artmasıyla birlikte depo işçileri de ölümü pahasına çalışmaya zorlandı. Sendikamız bu süreçte; işçilerin sesine kulak tıkayan, tehditlerle korkutmaya çalışan, işten atan patronların ve iktidarın karşısında eğilip bükülmeden dimdik duran, hesap soran, işçinin hakkını sonuna kadar savunan hem fiili meşru direnişlerle hem de hukuki süreçlerle mücadeleyi sürdüren bir pratik ortaya koymuştur. Ücretsiz izin ve Kod 29 saldırısına karşı pandemide işçi sınıfının ortak taleplerini ülke gündemine taşıyarak, olanaksızlıklar içerisinde inatla, ısrarla direniş ve dayanışmanın gücüyle tarihi bir direniş örgütledik.
2. olağan genel kurulumuzu yaptığımız 2017 yılından bu yana; üye sayımızı tüm işten atma saldırılarına, işkolu değişikliklerine ve sendika düşmanlığına rağmen iki kat artırdık, Ekol Lojistik, ŞOK, Setur, Arvato, Barsan depolarında işyerleri önünde ve firma genel merkezleri önünde yaptığımız direnişler, eylemler ve hukuki mücadeleler sonucu bir dizi kazanımla çıktık. Son olarak 120 gün süren tarihi Migros direnişi ile dosta düşmana pandemi koşullarında da direnişin ve kazanmanın mümkün olduğunu gösterdik.
İmkansızlıklar içerisinde kurduğumuz, direnişlerle büyüttüğümüz sendikamızı tüm kurullarında işçilerin söz ve karar sahibi olduğu, komite, konsey, meclis anlayışıyla başta 16 nolu iş kolundaki tüm işyerlerinde örgütleyerek kolektif işçi örgütlenme örneklerini yaratmaya dönük çabamızı ısrarla sürdüreceğiz. Bu yolda güvendiğimiz tek güç birliğimiz ve sınıfımızın dayanışmasıdır.
Yaşasın örgütlü mücadelemiz! Yaşasın mücadelemiz!
İşgal, Grev, Direniş!
Basın Açıklamaları
Neden Sendikalı Olmalıyım?
